Türkiyeli Gürcüler ve Gürcü Kültür Merkezi’ne Dair…
Bizler 2-3 milyon nüfusu ile Türkiyeli Gürcüler , geçmişte yüzlerce yıllık bir süreçte Osmanlı dönemi ile başlayan ve Cumhuriyet dönemi ile devam eden, doğal ve iradi asimilasyonun etkisini yaşayan, çoğunlukla kimlik bilinci çok zayıflamış, kendiliğinden etnik bir topluluk durumundayız.
Daha önce köylerde kapalı bir toplum olarak yaşayan , konuşma dili temelinde de olsa kimliğini belirli oranda koruyan Türkiyeli Gürcüler, 1950’li yıllarda özellikle kentleşme süreci ile hız kazanan asimilasyondan ciddi oranda etkilenmiş olup bu gün çoğunlukla kendiliğinden de olsa bir etnik topluluk olabilme şansını dahi yitirme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Öncelikle asimilasyonun durdurulması ve akabinde aşılabilmesinin panzehiri Türkiyeli Gürcülere kimlik bilincinin kazandırılması ile mümkün olacaktır. Asimilasyonun panzehiri olan kimlik bilincinin nasıl kazandırılacağı sorusu çok ciddi bir düşünsel-pratik açılıma ihtiyaç duymaktadır.
Ancak kısa da olsa burada buna değinmek gerekirse ; asimilasyonun panzehiri olan etnik bilincin, kimlik bilincinin yani Gürcülük bilincinin kazandırılmasının araçları ilk etapta demokratik kitle örgütlerinin yaratılması sürecidir. Ve böylece Gürcülerin olduğu tüm bölgelere Gürcü Kültür Merkezlerini yaygınlaştırmak ve bunların merkezi demokratik bir yapılanması olan federasyonlaşmayı başararak merkezi düzeyde Gürcülük bilincinin taşınmasının gerekli tüm araçlarını oluşturmaya çalışmaktır.
Peki demokratik kurumlar aracılığı ile kimlik bilincini taşıyacak olan Gürcü aydınlarının durumu nedir ?
Maalesef bu sorunun cevabı içler acısı bir manzara ile karşı karşıya olduğumuzu bize göstermektedir. Dürüst, samimi, nitelikli aydınlarını, önderlerini yaratamayan hiçbir etnik grubun kendisini koruma, gelecekte var etme şansının çok zayıf olacağı gerçeği unutulmamalıdır.
İstisnalar hariç Türkiye’de Gürcü aydınlarının olup olmadığı dahi tartışmalıdır. Var olanlar ise çoğunlukla sorunlu, halkına değil kendisine “bilinç” taşıma darlığını aşamayan, kariyerist , Gürcülüğü ticarileştirici, rantçı, kendine ve halkına güvenmeyen iç ve dış resmi çizgilerin güdümünde icazetçi bir “aydın sorunu” gerçeği ile karşı karşıyayız.
Öncelikle bu aydın-önderlik sorunu aşılmadan Gürcülük bilincinin taşınması imkansız gibidir. Buradan hareketle geçmişte bizlere nasıl bir Gürcü aydını olunması gerektiğinin ip uçlarını veren Türkiyeli Gürcülerin aydınlanma öncüsü Ahmet Özkan Melaşvili çizgisinde belirginleşen kendisi için değil halkı için aydın olma özelliği taşıyan önderlere ihtiyaç vardır. Türkiyeli Gürcüler bunu başarmak zorundadır.
Özellikle son 15-20 yıl içinde gelişmeye açık Gürcülük potansiyelini dahi çürüten özelliklere sahip bu sorunlu aydınlar aşılmadan ve yerine yeni kadrolar yaratılmadan Türkiyeli Gürcülerin yol alması neredeyse imkansız gibidir.
İstisna da olsa bu gün ve geçmişte var olan samimi-dürüst Gürcü aydınlarının özellikle son 15-20 yılın olumlu-olumsuz bir muhasebesini yazılı olarak yapmaları, bu süreçte neden istenen gelişme zeminleri yaratılamadı, Gürcülük neden dibe vurduruldu gibi sorulara cevap bulmak açısından bunu Gürcü kamuoyu ile paylaşmaları, çürüyen ve çürüten sözde aydınların ve sahip oldukları yanlış Gürcülük anlayışının aşılması süreci açısından bir zorunluluktur. Bunu Gürcü kamuoyu beklemekte ve bundan dersler çıkarılmasını istemektedir.
“Kol kırılır yen içinde kalır” gibi geri-yanlış atasözlerine sığınmak, camia zarar görmesin, bir kişiye dahi ihtiyacımız var vb. sözleri ifade edenler çoğunlukla maalesef aynı geri anlayışları savunan kişi yada oluşumlardır.
Bu çürüten ve çürüyen kişi ve oluşumlarla birlikte olmak demek bütünün de çürütülmesine göz yummak, ana gövdeyi, Türkiye Gürcülüğünü gözden çıkarmaktır.
Bilindiği üzere insan organizmasında yararlı hücrelerin yanı sıra vücutta zararlı hücreler de üremekte ve bağışıklık sistemi sayesinde vücut bu zararlı hücreleri dışarı atmak zorunda kalmaktadır. Ancak bağışıklık sistemi zayıf organizmalarda bu zararlı hücreler dışarı atılamaz hale geldiğinde bu durum doktor denetiminde ya ilaçla tedavi edilir yada bu başarılamazsa cerrahi bir operasyonla vücuttan atılmak zorunda kalınır. Aksi takdirde çoğalan zararlı hücreler insan yaşamının sonunu getirir.
Toplumlarda tıpkı canlı organizmalara benzer bir şekilde yaşarlar. Gerçek aydınlarını ve örgütlenmelerini yaratan toplumların “bağışıklık sistemleri” çok güçlü olup yanlış anlayışları temsil eden zaaflı kişi ve kadroları bünyesinden çıkararak kendi dinamik gelişimini sağlar, toplumsal tarihin geliştirici dinamiklerinin önündeki engeller temizlenir. Bu anlamda birlik nasıl ki canlı organizmada sağlıklı hücrelerle mümkün ise toplumsal yapılarda da sağlıklı kadro, aydın ve anlayışlarla mümkündür.Aksi bir söylem çürümeye,çürütmeye her şeyden öncesi de asimilasyona ortak olmaktır ki bu da halka ihanet etmek,atalarımızın kemiklerinin mezarda sızlaması,gelecekte çocuklarımızın, torunlarımızın dil’siz, kimlik’siz, kültür’süz kalarak Gürcülüğünü unutması ve karanlıkta kalmasından başka bir şey değildir.
Gürcü Kültür Merkezi bu demokratik örgütlenmelerden biri olarak 2,5 yıl kadar önce kadroları ve net bir Gürcülük anlayışı oluşturulmadan plansız, programsız vb. bir çok eksiklikleri ile kurulmuş olup hemen akabinde kuruluşundan kaynaklı bu sorunlara bağlı olarak kapanmakla yüz yüze kalmış, sınırlı sayıda bazı arkadaşlarımızın bizlere katkısı ile bu süreç aşılmıştır.
Başlatıcıların zengin Gürcülerin maddi destekleri ile giderlerin finansmanı düşüncesi gerçekleşmeyince dernek fiili bir bitiş sürecine girmiştir.
Dernekler tabii ki bağış alabilirler, ancak temel ve sürekli giderlerinin karşılanmasını üyelerinin desteğine ve yapmış olduğu faaliyetlerden elde edilen maddi gelirlere bağlamayan hiçbir kurumun gelişmesi, ayakta durması yada kendi programını özgürce uygulaması mümkün olmayacaktır.
En genel anlamıyla bir halk değişi olan “parayı veren düdüğü çalar” misali kim finansa ediyorsa sizler hem kadro olarak hem de kurum olarak onun güdümündesiniz demektir. Buradan da ne Gürcülük çıkar ne de gerçek manada Gürcü aydınları…Çıksa çıksa iç ve dış güç odaklarına bağımlı hareket eden,sahibinin sesi olan rantçı,icazetçi kadrolar yada Gürcü kurumu gibi görünen sözde yapılar oluşur. Şu çok net olarak bilinmelidir ki bu sözde kadrolar ve sözde Gürcü kurumları aynı zamanda asimilasyonun da suç ortaklarıdır.
Geçmişte Gürcü kurum ve oluşumları içinde hem ekonomik hem de örgütsel bağımsızlığı temel alan demokratik nitelikte gerçek Gürcü kurumları yaratılabilmiş midir ? Bu soruya olumlu cevap vermek mümkün müdür ?
Yeni bir Gürcülük, yeni bir çizgi…
Bu her şeyden önce istisna bazı kadrolar hariç geçmişin ve bu günün rantçı, icazetçi, kariyerist, ilkesiz, amaçsız,Türkiyeli Gürcülere ve kendine güvensiz kişi ve anlayışlardan kopuşu göze almaktır.Sağlıklı,dürüst unsurlarla ilkeli,iddialı,planlı-programlı net olarak Ahmet Özkan Melaşvili’nin Türkiye Gürcülüğü çizgisinde buluşmaktır.
İşte böyle bir gerçeklikte kurulan ve özellikle son bir senesinde yapmış olduğu faaliyetleri ile bir yıllık çalışma programını dahi aşan boyutlarda etkinlikleri hayata geçiren Gürcü Kültür Merkezi Türkiyeli Gürcüler açısından yeni bir umut yeni bir anlayış olmaya adaydır.
Dışımızda son sürat devam ettirilen bir asimilasyon zehiri ve halkların kardeşliğine karşı oluşumlar var iken doğaldır ki bizler de yeni bir anlayış ve yeni bir çizgi olarak bazı sorunlar yaşamakta ve bu sorunları demokratik olgunluk düzeyine sahip kadroların desteği ile demokratik mekanizmaları kullanarak aşmaya çalışmaktayız.
Sorunların çözümünde eleştiri-özeleştiri mekanizmasının çalıştırılması, kişi ve kadroların Gürcülük adına bilerek yanlış yapamayacaklarının ve bunun demokratik bir muhasebesinin olduğunun bilinmesinin gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
Bir yandan demokratik-bağımsız bir çizgi olarak Türkiyeli Gürcülerin kimlik mücadelesinde yeniyi var etmenin sancılarını yaşarken diğer yandan bizim gibi benzer kimliksel sorunları yaşayan , halkların kardeşliğinde samimi kişi ve oluşumlarla belirli ilkeler temelinde girişimlerde bulunulmuş olup Laz Kültür Derneği,Avcılar Kafkas Kültür Derneği,Hemşinliler ve bizler Gürcü Kültür Merkezi olarak Kafkas/Karadeniz Platform Girişimini oluşturarak iki defa dil ve kimlik sorunları temelinde ortak paneller gerçekleştirilmiştir.
Bundan sonra umuyoruz ki Türkiyeli Gürcüler ve Gürcü Kültür Merkezi üyeleri tarihi kararını verecektir. Ya bağımsız, demokratik içerikte bir Türkiye Gürcülüğü yapılacaktır. Ya da tam tersi bir çizgi…
Demokratik bir kitle örgütü olan Gürcü Kültür Merkezinde, Gürcü kimliğimizi inkar eden faşizan, asimilasyonist kişi ve anlayışlar dışında Gürcü Kültür Merkezi 2.olağanüstü kongresinde çoğunlukça kongre kararı olarak kabul edilen aşağıda ifade etmiş olduğumuz temel asgari ilkeler etrafında herkesle birlikte ortak çalışmalar yapılması mümkündür. İster yönetimde olsun ister yönetim dışında her kişi ve anlayış bu asgari temel ilkelere uymak zorundadır ki bir kurum içinde herkesin var olabilmesi mümkün olsun. Ancak kongrede bu temel asgari ilkeleri benimsemeyen bazı Gürcü “aydınlarımızın” olması çok üzücü ve düşündürücüdür.
1- Gürcü Kültür Merkezi bağımsız bir demokratik kitle örgütüdür. Her yönetim bu niteliğini yitirtmemek kaydıyla, değişik kurum ve kuruluşlarla yürüteceği ilişkiyi belirler.
2-Çoğunluk – yönetim, azınlığın hak-hukuk ve gerçekliğini tanır ve kendilerini her düzeyde ifade edebilmesinin araçlarını azınlığa sunar.
3- Çoğunluğun kararları bağlayıcıdır. Azınlığın bu kararları eleştirme hakkı olmakla birlikte, kararların aleyhine fiili çalışma yürütemez.
4-Hiç bir kişi veya grup belirlenmiş işleyiş dışında hareket etmez.
Artık Türkiyeli Gürcüler açısından söz bitmiştir. Ya Gürcülüğümüze sahip çıkacağız ya da çoğunlukla geçmişte yapıldığı gibi Gürcülük ve bu gün onun demokratik bir yapısı olmaya aday olan Gürcü Kültür Merkezi bazı gereksiz polemikler nedeniyle temel hedeflerinden uzaklaştırılarak işlevsizleşecek ve tarih karşısında gerekli öncü rolünü yerine getiremeyecektir.
Sorun Gürcülükte samimi olup olmamakta yatmakta olup Türkiyeli Gürcülerin dil, kimlik ve kültür’el değerlerinden kaynaklı sorunlarına cevap verecek öncü kadro ve demokratik örgütlenmelerinin yaratılıp yaratılamayacağıdır. Ve bu sorunları bilerek elimizi taşın altına koymakta samimi olup olmayacağımızdır. Ben hala az da olsa bu anlamda samimi Gürcü aydınları ile yol alınabileceğini, özellikle kadrolaşmada Türkiyeli Gürcü gençlere yönelinmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bunun bir çalışması olarak bu yıl Gürcü Kültür Merkezi olarak “Gürcü Gençler Buluşması”nı organize etmeye çalışmaktayız.
Anavatanımız Gürcistan’a sahip çıkmaya, onun ileri kültürel değerlerini Türkiyeli Gürcülere taşımaya çalışan, Kafkasya’daki halklar arasındaki sorunların barışçıl-demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesini savunan Gürcü Kültür Merkezi olarak var olan ilke-amaçlarımız dahilinde faaliyetlerimiz devam etmekte olup 4 Aralık 2010 Cumartesi günü yapmış olduğumuz 4. Gürcü Sofrası hem katılım olarak hem de program içeriğinin zengin olması açısından şimdiye kadar yapmış olduğumuz en nitelikli ve kapsamlı gecelerimizden birisi olmuştur. Özellikle bu gecenin organize edilmesinde, program içeriğinin hazırlanmasında ve katılım düzeyinde Gürcü gençlerin ağırlıkta olması bizleri ayrıca gururlandırmıştır.
Zaman demokratik çizgide Türkiyeli Gürcülerin dil, kimlik, kültür sorunlarının çözümüne katkı sunmak için Ahmet Özkan Melaşvili’yi anlama ve ona layık olma zamanıdır.
Selam ve sevgilerimizle.
21 Aralık 2010
Fazlı Kaya
Gürcü Kültür Merkezi Başkanı
|