DEMOKRAT GÜRCÜLER PLATFORMU OLARAK GÜRCÜ AYDINI EŞREF YILMAZ MAXARADZE İLE YAPTIĞIMIZ RÖPORTAJ
1-Eşref Bey; merhaba. Bizimle bu röportaja zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Ayrıca bu röportajın Türkiyeli Gürcülerin kimlik mücadelesine bir katkı yapması dileklerimizle. Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
E.Y. Maxaradze – İnsanın kendi kendisini tanımlaması kolay bir şey değil ama söyleşi sorusu gereği çok kısa tanımlama yapmaya çalışayım: Artvin –Şavşat Çukur Köyü Agara Mahallesi’nde doğmuşum. Gürcü bir ailenin çocuğuyum. Okul yıllarımda Türkçeyi, Türk kültürünü, burjuva kültürünü öğrettiler. Kendi çabamla da Marxsist kültürü öğrenmeye çalıştım. Öğretmenlikten emekli olduktan sonra da ertelediğim sanat çalışmalarımı ve Anadilimin (Gürcüce’nin) alfabesini, kültürünü, tarihini öğrendim. Bundan sonraki yaşamımı, tüm insanlığın mutluluğuna, Anadilimin ve kültürünün unutulmamasına çabalayan biri olarak sürdürmeyi düşünüyorum.Umarım bu kısa tanımlama yeterli olur.
2--Türkiye’deki Gürcülerin bu güne kadar yaşadığı tarihsel süreçle ilgili neler söylemek istersiniz?
E.Y. Maxaradze – Türkiye sınırları içinde yaşayan Gürcüler’in yazılı bir kaynak haline getirilmiş bir tarihleri yok henüz . A.Ö. Melaşvili ile başlayan bilinçlenme ( buna bilinçlenme bile denemez aslında Gürcü olma farkındalığı desek daha doğru olur belki) de Türkiyeli Gürcülerin konumlarını saptayan bir yazılı belgeler oluşturamamış.
Bu olumsuzlama yaklaşımı eleştirelliğin yanında özeleştiri olarak da anlaşılmalıdır. Ayrıca Kimliğin farkına varma sürecinde bile erkin baskıcı yaklaşımını da hesaba katarsak Türkiyeli Gürcülerin tarihsel sürecine ilişkin yazılı kaynağın olmaması bir anlamda anlaşılır, kabul edilebilinir. Melaşvili ile başlayan farkındalık süreci, Melaşvili’nin katledilişinden sonra suskunluk ve sinmenin yanında onun ürettiği örgütlenme süreçleri yaşanmış ve devam etmektedir. Ancak bu örgütlenmeler folkloriğin ötesine geçmemiş hatta cılız da olsa bu örgütlenmelerden çıkar sağlama eğilimleri öne çıkarak örgütlenmelerin başını çekenlerin bu çıkar grupların olması, çalışmaları ‘’bizim oralı-bizden’’ anlamındaki ‘’Çveneburi’’nin ötesine geçememiştir.
En ‘’bilinçli’’ çevre, kişi bile Türkiye sınırları içinde yaşayan Gürcüleri 93 göçmeni olarak ya da sonraki göçmen olarak kabul ediyor ve öyle biliyor. Oysa, durum göçmenliğin ötesinde bir durumu da içinde barındırıyor. Bunu, uluslaşma süreçlerindeki toprakların pay edilmesi sırasında sınırın ötesinde veya berisinde kalma sorunu olarak da ele almak ve buna böyle bakmak gerek. Kimi çevrelerin yaptığı gibi; Osmanlı’daki Gürcü ‘’Paşa’’ları yazmakla Türkiyeli Gürcülerin tarihi yazılmış olmuyor. Zaten onların da böyle bir iddiası yok. (Bu çalışmayı yapan arkadaşların emeklerine saygı duymakla birlikte) bunun gibi çalışmalar, olsa olsa övünmeye yarar. Gürcülükle kuru kuruya övünmekten başka bir işe yaramaz..Çünkü ‘’Paşa’’ olanların kimliklerini koruyarak değil, satarak ya da unutarak ‘paşa paşa Osmanlı’nın hizmetine girmişlerdir.
Sonuç olarak; Bu topraklar üzerinde var olan Gürcü uygarlık kalıntılarını tarihin haritası üzerine koymadan, hangi yerleşim yerlerinin sınırın berisinde kalarak kimlerin (orada yaşayanların) Türkiyeli Gürcü olduğunu araştırmadan, 93 göçmenlerin hangi bölgelere ve neden yerleştiğini araştırmadan, son yirmi yılın göçmenlerini de hesaba katmadan ‘’Türkiyeli Gürcülerin Tarihi’’ yazılamaz.
3- Bir Gürcü aydını olarak hem Gürcüler hem de diğer etnik toplulukların durumuna yönelik yaklaşımlarınızı, taleplerinizi anlatır mısınız?
E.Y. Maxaradze – ‘’Gürcü Aydın sözünü Çveneburi Dergisi’ndeki bir yazımda ben kullanmıştım. Ancak aynı derginin bir başka sayısındaki yazımda da Aydın tanımını yapmıştım. Sonra düşündüm de ‘’Gürcü Aydını’’ dediğimiz insanlar, yaptığım ‘’aydın’’ tanımına uymuyorlar. Ondan beri ‘’Gürcü Aydını’’ deyimini kullanmıyorum. Ben de dahil olmak üzere yaşayan bir Gürcü aydınını tanımıyorum. Gürcüler ve tüm etnik grupların DKK formülasyonu ile özetleyebileceğimiz Dil-Kimlik-Kültür hakları olduğu ve bunları geliştirme ve yaşatma talepleri olması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda çıkarsız bir mücadele ve sahiplenme gerekir. Şu andaki durum vahim düzeyinde olumsuz. Asimilasyon ve aydın çürümesi süreci sürüyor. Müdahelesiz çözülemez, asimilasyonun etkisi azaltılamaz. Müdahele dediğimiz; dilin gelişimine, yaygınlaşmasına ve gerekli araçların devreye sokulmasına yönelik örgütlü çalışmalardır.
4-- Bize Gürcüler ile ilgili faaliyetler hakkında bilgi ve deneyimleri anlatır mısınız?
E.Y. Maxaradze – Türkiye’de yaşayan Gürcüler, gelenekleri ve genel karakteristik özellikleri gereği birlikte eğlenmeyi yemeyi, güzellikleri ve bireysel özelliklerini paylaşmayı severler.Bunları genelde yaşama biçimi olarak da görürler. Bu hoş bir şey elbette. Ancak gelecekleri ile ilgili plan, proje, öngörü vb. gelecek yaşamla ilgili görüşlerini çok açık bir dille paylaşmayı ya sevmiyorlar ya dile getirmekten çekiniyorlar ya da sistem tarafından suskunlaştırılmış, kompleksli kişilikler (kendini yetersiz görme) durumuna getirilmişliğin sonucu olarak gelecekle ilgili eylemlilikleri konusunda yeterli birliktelikler gösteremiyorlar. Bu durum siyaset alanıyla da ilişkilendirilebilir.
Durum böyle olunca kimlikleriyle ilgili çalışmaya katılmaktan çok, havada kalan kupkuru övünmelerin . (Gürcü olmakla övünmek gibi) ötesine geçilemiyor.
Melaşvili ile başlayan ‘’farkındalık’’ süreci; dernekleşme, dergi, basın yayın ve Gürcistan’la birebir ilişkilerin ötesine geçemedi. Bu anlamda oluşan kastın etki gücü (rantçı çevre) henüz kırılmış değil. Bu kırılmadan ya da bu kastın aklını başına toplamadan ; yani onların da çıkarsız desteğini almadan, veya Gürcistan yönetiminin gerçekten ciddi bir Diyaspora politikasını önüne koymadan Türkiye’de yaşayan Gürcüler’in bir politik güç haline gelmesi ve 40-50 yıl sonrası dilin yaşatılması olanaksız görünüyor.
Söylediklerim çok soyut gelebilir ancak; okul yıllarında yaşadığım ikinci sınıf durumları, Bursa’da Batum ve Havalisi Göçmen Derneği’nde bulunduğum yıllar, İstanbul’da Çveneburi Dergisi içinde yazan olarak bulunmam, Türkiye-Gürcistan Dostluk Vakfı’nda üye olarak (atılmadan önce) bulunmam, Gürcistan Dostluk Derneği üyesi olduğum yıllar ve son olarak ; Gürcü Kültür Merkezi kurucuları arasında bulunmam ve bir süre de yönetici olarak bulunmam yukarıda söylediklerimin, bir gözlem ve deneyim sonucu dile getirilmiş söylemler olduğunu sanırım somutlar.
Son olarak; amaç, amaca uygun proje ve dayanışma ile oluşacak güç olmadan hedefe ulaşılmaz. Hedef; asimilasyonun dil ve kültür üzerindeki tahribatı azaltarak ortadan kaldırmak, kökleri derinde olan bu dili, kültürü, alfabeyi yaşatmak, yaşamak.
5-Az çok içinde yer aldığınız Çveneburi dergisi ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Sizce Çveneburi dergisi Türkiyeli Gürcüler için gerekli işlevi görebildi mi? Derginin yayınına ara vermesi ile ilgili yaklaşımlarınız nedir?
E.Y. Maxaradze – Çveneburi Kültürel Dergi,itilmiş ve yok sayılmış insanımızın umudu oldu diyebilirim. Ahmet Özkan Melaşvili dönemi ve Osman Nuri Mercan Dönemi diye iki dönemde değerlendirmek gerek Çveneburi Dergisi’ni.
Her iki dönemde de Türkiyeli Gürcülerin umudu ve sesi oldu denebilir. Ancak yaratılan bu coşku sürdürülemedi. Bunun nedenlerini net olarak ortaya koymak ( Birinci derecede sorumluların yanıtlaması, ortaya koyması gerekir.) bizim için hem olanaksız hem hadbilmezlik olarak düşünüyorum. Ama yine de 2000 yılından sonra yazar olarak da bulunduğum dönemden birkaç gözlemimi ve kısa da olsa bu konudaki görüşlerimi belirtebilirim.
Dergi yönetimi ile tanıştıktan sonra yazılarım ve şiirlerim yayımlandı bir süre. Yayın Kurulu toplantılarına katıldım. Anımsadığım kadarıyla, bir toplantıda derginin işlevsizliği, yetersizliği ve benzeri konular gündeme gelmişti. O toplantıda PİROSMANİ dergisini çıkaranlar da vardı. Onların muhaliflikleri seziliyordu ama görüşlerini net söylemiyor sözleri dolandırıyorlardı. (PİROSMANİ dergisi henüz yayın yaşamına başlamamıştı.) O toplantıda kendi söylediklerimi anımsıyorum; ‘’Çveneburi Dergisi tarihi işlevini tamamlamıştır. Dergi bir kişinin insiyatifi ile yayın yaşamını sürdüremez.Ya yeni bir anlayışla ve profesyonel bir kurumla devam ettirilmeli ya da gerekçeli olarak eleştiri ,özeleştirili yazılarla son sayısını çıkarıp yayına son vermelidir. Daha sonra bir dernek vb. kurum tarafından yeni bir dergi yayınlanmalıdır. Aksi durumda sessiz sedasız, belirsiz bir şekilde kapanacaktır. Bu da çok hoş bir kapanış değildir.’’ Bu konuşmam ilgiyle karşılansa da o çevrede yeni olduğum için doğrusu pek itibar edilmedi. Keşke haklı çıkmasaydım. Bundan sonra yapılması gereken, kapanma gerekçelerini (kapanmadı, yayına ara verildi dense de bence dergi kapanmıştır.) ve o çevrede yaşanan olumlu olumsuz ilişkiler(dergiye ilişkin), eleştiri, özeleştiri yazılarını kamuoyu ile paylaşılması, belgelendirilmesi gerekmektedir. Ondan sonra ‘’Yeni’’ ön adıyla veya Çveni ön adıyla yeni bir dergi yayınlanabilir. O toplantıda söylediğim gibi bir kurum(dernek vb.) tarafından yayınlanmalıdır.
6-Türkiyeli Gürcülerin bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Türkiyeli Gürcülerin ve Gürcü Kültür Merkezi’nin durumu, sorunları nelerdir? Sorunların çözümü hakkında neler söylemek istersiniz?
E.Y. Maxaradze – Türkiyeli Gürcülerin bugünkü durumu derken elbette dil, kültür, kimlik sorunu, örgütlenme sorunu ve gelecekte bulamayacağımız, yitirebileceğimiz, kaybolacak olan değerlerinin farkındalığı sorunu olarak anlıyorum. Üzülerek söylüyorum; sorunların hepsi çözüm bekliyor. Çözüm de örgütlenmekten geçer. Bu sorunları sık sık ve her yerde seslendirmekten geçer. Tüm araçları kullanmaktan geçer. Çözüm önerilerimi maddeler halinde sıralamak gerekirse:
* Türkiye’nin neresinde Gürcü varsa orada dernekleşmek,
* Dernekleri bir genel merkez çatısı altında birleştirmek,
* Ortak ve yerel yayınlarla sorunları dillendirmek,
* Politik kanalları zorlamak, güç haline gelmek, siyasette baskı unsuru olacak kitle durumuna gelmek,
* Çıkarsız yeni kadroların ortaya çıkarılması için içtenlikli, toparlayıcı bir yolu izlemek,
* Eskimiş kadroların (yetkisiz ama saygın-emeğe saygı, Gürcü kültüründeki büyüğe saygı olarak) danışmanlık görevlerinde değerlendirmek,
* Basın yayın ve tüm iletişim araçlarını kendi kuralları ve teknolojinin olanakları içinde etkin olarak kullanmak,
* Düzenlenecek etkinliklerde, kitlemiz olan Gürcü halkının en yüksek oranda bulunmalarını sağlamak için yeni yöntemler geliştirmek,
* Kurulan derneklerde kesinlikle bir Kültür Müze Köşesi oluşturmak ve giderek Genel merkezde Gürcü Kültür Müzesi’ni kurmak,
* Genel Merkeze bağlı derneklerde A.Ö.Melaşvili’nin posterini göz önünde bulundurmak,
Tüm birimlerde Melaşvili’nin Türkiyeli Gürcülerin önderi oluşunu anlatan etkinlikler düzenlemek, manevi varlığından DKK(dil-kültür –kimlik) mücadelesine güç katmak,
* Gürcü Kültür Merkezi’ne üye olanların elinde birer tüzük ve üye kimlik kartının bulunmasını sağlayarak üyelik ve sorumluluk bilincini pekiştirmek,
* Gürcü Kültür Merkezi’nde açılacak tüm kursların ücretsiz olarak verilmesi için çözümler üretmek,
* Gürcü Kültür Merkezi’nin kuruluş dönemindeki gibi birlik ve sorun çözmede yeni yaklaşım coşkularını tekrar yaratmak için komplekslerden uzak özverili çalışmak,
*Etkinliklerin düzeyini yükseltmek, site vb. yayım araçlarında düzeyli dil ve yazımla kaliteyi yüksek tutmak Gürcü Kültür Merkezi’nin güvenirliğini artırmak.
7-Türkiyeli Gürcülerin anavatanla olan ilişkileri nasıl olmalıdır?Bu konuda yaşanan sorunlarla ilgili görüşleriniz nelerdir?
E.Y. Maxaradze- Türkiyeli Gürcülerin tümünün bir anavatan sorunu olduğunu düşünmüyorum. Bunun yerleşim bölgelere göre farklılık gösterdiğini, dinsel inançlara göre farklılaştığını, sosyal kategoriye göre farklılık gösterdiğini söylemek istiyorum. Örnek olarak; Artvin yöresinde yüzyıllardan beri yerleşik olan Gürcülerin anavatanı sadece bölünmüş ve anavatanın birer parçasında yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu bakımdan anavatan özlemleri yoktur. Olsa olsa Dil Kültür Kimlik sorunları olabilir. Gürcistan’ı ziyaret etmeleri, devlet eliyle korunan dil ve kültürü merak etmelerindendir. Diğer bölgelerdeki Gürcülerin elbette anavatan özlemleri var. Ancak,bunlarda da asimile düzeyleri ve inançları gereği anavatan duyguları kısmen körelmiştir. Bu bölgelerde kimi bireysel çıkışlar, meraklar, aydınlanma gereksinimleri, öğrenme açlıkları, bireysel ilgileri gereği anavatan duyguları ortaya çıkmış ve yücelmiştir. Bana göre Türkiyeli Gürcülerin Türkiyeli olduklarını unutmadan Anavatan Gürcistan’la olan ilişkilerini sadece duygu ile değil, akılcı bir yaklaşımla değerlendirmeleri gerekir. Özellikle örgütlü Gürcülerin bağımsız bir politika izlemeleri gerekir. Anavatan yönetiminin tüm yanlışlarına sahiplenmek zorunda olmadığımız bilinci yaygınlaştırılmalıdır. Kaldı ki, sivil örgütlenmelerin kuruluş mantığı da budur. Türkiye’de kurulan bir dernek vb. sivil örgüt, Türkiye’nin yönetimine nasıl tümüyle sahiplenmiyor ve karşı durmayı beceriyorsa aynı şekilde anavatanın eksik ve yanlış yönetimlerine de karşı durmayı becermeli, eleştirebilmeli, doğru bulduğunu takdir edebilmeli ve bu konularda görüşünü belirtebilmelidir. Türkiyeli Gürcü örgütlülüğü,tüm bunların yanında Diyaspora mantığını akıldan çıkarmadan dünya siyaset arenasında söz sahibi olacak bir düzeyi hedeflemelidir. Diyaspora etkinliklerinde aktif olarak yer almalıdır.
Türkiyeli Gürcülerin anavatanla olan ilişkilerinde en büyük sorun; Gürcistan yönetiminin Türkiyeli Gürcüleri yeteri kadar tanımamaları, bilememeleridir. Yeni gurbetçilerin yaşadığı sorunları Türkiye devleti ile olan ilişkilerinde yeteri kadar değerlendiremiyor olmaları, sorunları çözmede etkili olamamalarıdır. Gürcistan yönetiminin bildiği, tanıdığı Türkiyeli Gürcüler sadece birkaç tane tuzu kuru Gürcü’dür. Ve bu tuzu kuruların Türkiyeli Gürcülere dil, kültür ve kimlikle ilgili verebilecekleri hiçbir şeyleri olmadığını bilmiyorlar. Gürcistan yönetimi , Türkiye’de kurulan bir derneği kendilerinin bir şubesi gibi algılıyor. Bunun böyle olmadığını GKM kuruluş döneminde anlatmaya çalıştı. Ancak çıkarcı ve rantçı çevreler bunu kullanarak Gürcü Kültür Merkezi aleyhinde olabildiğince karalamaları (Türkiye’de ve Gürcistan’da) sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyorlar. Bu konularda son yönetim kadroları da aleyhimizde çalışanların kullanabilecekleri çeşitli konularda açıklar verdi. (Temsil etme, Gürcüleri kapsama, Yönetme, Gündem) Gürcü Kültür Merkezi’nin çıkarları için biraz daha yapıcı dil kullanmak ve öyle davranmak gerektiğini düşünüyorum.
8- Gürcistan'a gittiğinizi biliyoruz.Gürcistan'la ilgili gözlemlerinizi alabilir miyiz?
E. Y. Maxaradze – Gürcistan’a üç kez gitme fırsatını buldum.
1993 ‘te gittiğimde yıkılan bir devlet enkazı farkediliyordu hemen. Ancak enkazın altında birçok güzellikleri gözlemek mümkündü. Örneğin hiç dilenci yoktu. Sokaklardaki ankesörlü telefonlardan şehir içi ücretsiz aranabiliyordu. Doğalgaz bedava denecek kadar ucuzdu. Hiç kimse kirada oturmuyordu. Caddelerde gereksiz acur bucur, zıvır kıvır, incik boncuk satılmıyordu.
2004’te gittiğimde, dilenciler, gereksiz satıcılar, şans oyunları ve kapitalizmin kirletici reklam panoları ile şehirler adeta işgal altındaydı.
2006’daki gidişim Diyaspora konferansına katılmak üzere gitmiştim. Tbilisi Başkent Üniversitesi salonunda Gürcüce konuşma yaptım. Konuşmamda geçen önerilerim başka bir salonda yapılan konuşmalarda Gözlemciler tarafından alıntı yapılarak dillendirildi. Ancak henüz yaşam buldu diyemem. Çünkü Gürcistan yönetimi de bizim yönetimlere iyice benzemeye başladı. Halkın sorunlarını çözmek yerine Emperyalistlerin reçetelerine göre ülkeyi yönetiyorlar. Özetle söylenecek olursa; bireyci bir girişimcilik, cafcaflı renkli dünya ve yoksulluk yan yana idi.
En kısa zamanda yeni döneme ilişkin yakın gözlem için gitmek istiyorum.
9-Kafkas halklarının tarih boyunca sürekli istilalarla boğuştuğu, bugün de emperyalist güçlerin müdahaleleri ile karşı karşıya olduğu bir gerçeklikte, dış güçlerin müdahalelerinin olmadığı bir kafkasya'nın yaratılması noktasında yaklaşım ve önerilerinizi bizimle paylaşır mısınız? Bu bağlamda da Gürcistan'ın Abhazya ve Güney Osetya sorunları ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
E.Y.Maxaradze- Kafkasya, doğası, kültürü, dilleri ve var olan ırkları olarak bozulmamış doğal halleriyle yaşamını sürdüren ender bölgelerden biridir.
Sosyal yönetimleri saymazsak yüz ellinin üstünde halk yaşar bu bölgede. Yüz seksenin üzerinde de dil yaşamaktadır. Buradaki diller asimilasyon tehlikesini yaşamadan da yok olabiliyor. Çünkü yaşayan halkların geleneklerinde çok çocuk yapmak, erken evlenmek gibi hızlı nüfus çoğaltan etkinlilerden uzak durmuşlar . Böylece insan sayısı azaldıkça dili kullanan da azalmış oluyor demektir. On yıl önce İnguş dilini bilen son kişinin de ölmesiyle o dilin kaybolması örneğinde olduğu gibi dillerin yok olma durumları söz konusudur. Bunun da nedeni bölgenin dar arazi durumu belki halklarda bu gelenekler yaşam bulmuştur. Bunun yanında, bu kadar dil olmasına rağmen Kafkasya’da yazı dili olan tek dil Gürcüce’dir. Dolayısıyla TBİLİSİ Gürcistan’ın başkenti olmasının yanında Kafkasya’nın ‘’Paris’idir’’ denebilir.
Bu konular çok detaylı ve uzun uzun anlatılmalıdır. Dil, Tarih, Siyaset, Ekonomi bağlamında akademik bir yaklaşımla ele alınıp irdelenmelidir. Ancak kısaca söylediklerime yine kısaca ekleyecek olursak;
- Kafkasya’da Gürcü halkı aşırı milliyetçilikten biraz uzaklaşmalıdır.
- Gürcistan yönetimi Emperyalistlerden umudunu keserek bölgenin sevgisini kazanmalıdır.
- Tbilisi tüm Kafkasya’nın merkezi (kültür,sanat,ekonomi.ticaret) olarak değerlendirilmeli.
- Kafkas halklarının çıkarları, bu halklara dayanan güç tarafından korunmalıdır.
- Uluslar arası ilişkilerde Kafkasya’nın doğal güzellikleri ve dilleri, kültürleri ‘’Dünya Mirası’’ anlayışı ile bilince çıkarılmalıdır.
- Dünya devletlerinin ortak garantörlüğü dillendirilmeli ve emperyalist emellerden uzak çağdaş bir yaklaşımla Kafkasya korunmalıdır.
Yakın tarihte gündemde olan Abhazya ve Güney Osetya sorunları da çağdaş yaklaşımlar dediğim halkların kendi iradeleri ile çözüm bulacağını düşünüyorum. Bunun için de emperyalistlere bağlı olmayan tarafsız dünya halklarından oluşmuş gözlemci komisyonların raporları çerçevesinde barış ve çözümler üretilebilir.
10-Gürcü dili ve kültürü için neler yapılması gerekir ve siz neler yapmayı düşünüyor sunuz?
E.Y. Maxaradze- Gürcü Dili ve Kültürü denince ,aslında çok geniş kavramları içeren iki başlıktan söz edilmiş oluyor. Dile ve kültüre yön vermek, müdahele etmek uzun vadeli programlarla olasıdır. Ancak kısa vadede yapılabilecekler de yok değil elbette. Dile ilişkin yapılması gerekenler, bana göre iki ana başlıkta ele alınmalıdır. 1- Türkiye’de yaşayan Gürcülerin Ana dilleri sorunu, 2-Gürcistan’da resmi dil olarak kullanılan Anadil sorunu;
Birincisinin sorununu Gürcü Kültür Merkezi olarak saptadık ve ona uygun çalışmalar yapmak için dernek faaliyetlerinin hareket noktası olarak oluşturduk. Türkiyeli Gürcülerin asimilasyon ve diğer etkilerden dolayı yok olmaya yüz tutmuş Ana dillerinin daha uzun ömürlü olması için çalışmalar başlatmış bulunuyoruz. Bu çalışmalar ağır da olsa sürüyor. Burada eksik olan Gürcistan’ın bu konuyu yeteri derecede anlayamaması ve bu çalışmalara ‘’devlet politikası’’ gözü ile bakamaması ve yeterli destek yapmamasıdır. Yapılması gereken Gürcistan’ın Diyasporayı bu anlamda yeniden ele alıp ‘’ devlet politikası’’ gözü ile bakması ve dil çalışmalarına yeterli desteğin verilmesi için proje çalışmalrını GKM ile birlikte yapması gerekiyor.
İkincisi Gürcistan’da resmi dil olan Anadil sorunu dediğimiz Gürcüce’nin, işgalcı dillere karşı korunamamasıdır. Gerek emperyalist ekonomik işgaller, gerek teknolojinin ithal yolu ile giren yeni sözcükler, gerekse tarihteki işgallerden kalan sözcüklerin yerine Gürcüce sözcüklerin konamamış olması Gürcüce’yi Gürcistan’da da zayıflatıyor olduğunu gözlüyorum.
Örneğin; Kompitür sözcüğü yerine Türkçe’de, Almanca’da, Arapça’da ve bir çok dilde uygun sözcük üretilmiş ve kullanılıyor fakat Gürcüce’de sözcük ithal edildiği gibi kullanılmaya devam ediyor. Bu yanlışlar sadece bugüne mahsus değil, eskiden beri özen gösterilmemiş, sadece ya bir ön ekle, ya da son ekle veya bu yabancı sözcüğün içinde birkaç ses değiştirilerek günü kurtarmışlar. Yine kompitür’den örnekleme yapalım; kompitür.=ქომფითურ- კომპიტურ . Görüldüğü gibi sözcüğün 1. 4.6. sesler –ki çok yakın seslerdir bunlar- değiştirilerek Gürcüce sözcük olarak kullanılıyor. Bunun gibi geçiştirici çalışmalar dili zayıflatır. Bunun gibi yüzlerce örnek verilebilir.
Bunları fark ettikçe bu konularda da çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum. Uygun sözcük üretmek ve önermek gibi düşüncelerim var. Benzer akademik çalışmalar yapmayı düşünüyorum.
Kültür konusu daha bir karışık bir durumdur. Dinsel inançların, beslenme vb. alışkanlıkların da içinde olduğu kültür, gerçeğini söylemek gerekirse Türkiyeli Gürcülerle Gürcistanlı Gürcüler arasında çok büyük kültür farklılıkları var. Dil farklılığını belki kısa sürede giderebilirsiniz ama kültür farkını kısa sürede gideremezsiniz. (Aslında gidermeye de gerek var mı? Tartışılır. Belki de zenginliktir.) Uzun süreli bir eğitim ve ortak ortamlardaki yaşamla ancak mümkündür.
Bu alandaki çalışmalar; programlı programsız geziler, bir arada zaman geçirmek için uygun ortamlar yaratılmalıdır. Edebiyat, müzik, resim vb. sanat çevreleriyle karşılıklı davetler, organizasyonlar düzenlenmelidir.
11-Şair ve yazarlık yanınızın da olduğunu biliyoruz. Ayrıca Dato'nun Salve’sinin çevirisinde de yer aldığınızı biliyoruz.Bu konuda ve Gürcistan'dan Gürcü kültürü ve diline yönelik yapılması gereken çeviri vs. noktasında yaklaşımlarınızı alabilir miyiz?
E.Y. Maxaradze- İki şiir kitabım, bir Çocuk kitabım (derleme) bir panel konuşmalarından oluşan ortak kitabım, Bildiri kitabında yer alan Sempozyum Bildirisi ve çeşitli dergilerde yayımlanmış değişik türde yazılarım var. Bir de Manana Gurgenidze ile birlikte çevirdiğimiz. Dato Magradze’nin SALVE’si var. Beni en çok mutlu eden ve gururlandıran bu şiir çevirisi olan kitaptır. Çünkü; anadilimdeki duygu ve düşünceleri, yeni ile eski kültürü bir arada görerek, okuyarak, hissederek Türkiyeli Gürcülere aktarmak gibi önemli bir görev yaptığım duygusunu yaşatıyor.
Yapılması gerekenlerin başında Gürcü Kültür Merkezi olarak, Gürcistan’da yayınlanan dergi ve gazeteleri belirli bir düzen içinde Türkiyeli Gürcülerin okumalarını sağlamak için çalışmalar yapmak, proje üretmek gerekliliğine inanıyorum. Ayrıca Önemli yazar ve kişiliklerin anılarını içeren kitapların çevrilmesi için proje üretmek, Önemli dilcilerin, sosyologların davet edilerek zaman zaman seminer, konferans vb. etkinliklerin düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum. Bu alandaki bireysel çalışmaları; şiir, çeviri, fotoğraf, kitap, müzik,tiyatro vb. sanat girişimleri ve üretimleri izlemek, değerlendirmek ve desteklemek, GKM çalışmalarına katmak gerektiğini düşünüyorum.
12-Bütün bunların dışında bizimle başka paylaşmak istedikleriniz varsa, alabilir miyiz?
E. Y. Maxaradze- Öncelikle böylesine geniş kapsamlı bir söyleşi projesini geliştirdiğiniz için sizi kutluyorum ve bu projede bana da fırsat verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Böylece belki de ileride yazılacak olan Türkiyeli Gürcüleri’n Tarihi için önemli notlar düşmesine katkıda bulundunuz. Bunun için de Didi Madloba diyorum.
Demokrat Gürcüler Platformu Facebook Sayfası
|