Türkiyeli Gürcüler,kendilerini Çhveneburi olarak tanımlayan,sayıları kesin olarak bilinmemekle birlikte,2-3 milyon arasında olduğu tahmin edilen etnik bir topluluk.Bu topluluğun dünü ve bugününe ilişkin bir yazıda yetersizliklerin,eksikliklerin olması doğaldır.Çünkü Türkiye Gürcülerinin bu gün içinde bulunduğu durumu ve geleceğe bilinçli bir etnik topluluk olarak yürüyüşünde yapması gerekenleri değerlendirirken,ne yazık ki elimizde çok sağlıklı ve net bilgiler bulunmamaktadır.Bu topluluğun üzerindeki ölü toprağını atması için,bir tartışma zemininin oluşması ve bu anlamda bir katkıda bulunmuş olmak,bu yazının naçizane amacıdır.
Türkiyeli Gürcüler, 300 yılı bulan Osmanlı egemenliği dönemindeki tarihsel,siyasal süreçle yeniden şekillenmişlerdir.Bu süreçte en büyük değişim, bu topluluğun 17.yy.la birlikte İslamiyet’i kabul etmeye başlaması ve Osmanlı-Rus savaşının sonunda Türkiye’ye göç etmeleridir.Böylece bu topluluk farklı bir gelişim seyrine girmiştir.
Bu günden bakarak tarihsel-siyasal olaylarda halkların tavırlarını iyi veya kötü olarak ele almanın doğru olmadığı açıktır.Gürcülerin bir kısmının Müslümanlaşmasını,Osmanlı-Rus savaşlarında belirli oranda Osmanlı’dan yana tavır almalarını,tarihsel bir gerçeklik olarak görmekten öte bir yaklaşımı bilimsel olarak değerlendirmek doğru olmaz.Osmanlı İmparatorluğu, dini inancı ne olursa olsun, her etnik gruptan unsurları yönetim kademelerine alma, ayrıca devşirme politikaları uyguladığı gibi Gürcüler ve diğer bazı etnik grupları da Müslümanlaştırarak yedekleme politikası gütmüştür.Bunda da büyük oranda başarılı olmuş,bu gibi etnik toplulukları Anadolu’ya, öbür Müslüman olmayan etnik gruplara karşı bir denge ve destek unsuru olarak yerleştirmiştir.Bu politikanın başarılı olmasında,bu halkların köylü olması ve yöneticilerinin de kendi konumlarını kaybetmemek için İslamiyet’i kabul etmeleri temel belirleyici etkendir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun, Balkanlarda ve Anadolu’da ki belirli etnik topluluklar içinde Müslümanlaştırma ve kendini benimsetme politikaları karşılık bulmazken,Gürcüler ve diğer bazı etnik topluluklarda bunun yaşam bulmasının nedeni, bu toplulukların gelişmişlik düzeyleri ile ilgilidir.Bu tespitlerde esas belirleyici unsur, bu toplulukların küçük köylü olmasıdır.Küçük köylülüğün üretim tarzları,onları karşılıklı ilişkiler kurmaya götüreceği yerde,birbirinden ayırır.Küçük toprak sahibi köylülerin bu birbirinden tecrit edilmiş yapısı,onların etnik temelde olsun siyasal-ekonomik temelde olsun, kendi çıkarlarını ifade etmelerine ve örgütlenmesine izin vermez.Küçük köylülük kendini temsil edemez,temsil edilmesi gerekir.Oysa göçten sonra Türkiyeli Gürcüler Feodal beyler düzeyinde bile temsil edilme özelliğini kaybetmişlerdir. Ve Türkiye’nin ekonomik-siyasal gelişim sürecine edilgen bir şekilde eklemlenmişlerdir.
Türkiye Gürcülerinin çoğunluğunun küçük köylü olması, Anadolu’ya göçten 1960’lara kadar ki süreçte, bu topluluğu belirleyen temel etken olmuştur.
Türkiyeli Gürcüler ağırlıklı olarak Karadeniz ve Marmara bölgesi etrafında geri dönmemek üzere yerleşmişlerdir.Kurtuluş savaşında aktif olarak yer almışlardır.Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve örgütlenmesi sürecinde,Türklük temelinde, ‘ulusal’ bir devlet oluşturulmaya çalışılırken, Gürcüler ve bunun dışındaki etnik gruplara yönelik, uzun vadede bunları yeniden şekillendirme,eritme tarzında bir asimilasyon politikası uygulanmıştır.
Türkiyeli Gürcülerin göç sonrası 1960’lara kadar ki durumunu değerlendirirken başka birçok şeyde söylenebilir. Okuma-yazma yok denecek kadar azdır denilebilir.1990’lara kadar ata toprakları ile fazla bir ilişkiye sahip olmadıkları söylenebilir. Soğuk savaş süreci ve burada Türkiye’nin konumlanışı,Türkiye Cumhuriyetinin yaşadığı süreçler ve etnik topluluklara yaklaşımlarından bahsedilebilinir.Bunun dışında daha az etkiye sahip özelliklerden de bahsetmek mümkün olabilir.Fakat sürecin özü yukarıda da belirttiğimiz gibi Türkiyeli Gürcülerin küçük köylü olmaları nedeniyle 1960’lara kadar bu topluluk kendi kimliğine, kültürüne ve diline yönelik doğal ve iradi asimilasyona karşı ciddi hiçbir tavır geliştirememiştir.Kendi doğallığı içinde, kimliğini, dilini ve kültürünü sınırlı da olsa koruyabilmiştir.
1960’lardan sonra kültürel temelde belirli çalışmalar olmuştur. Fakat bunlar sınırlı olmaktan öteye gidememiştir.Kentlere göç eden Gürcü nüfusun büyük bir bölümünün kendi yaşamını sürdürmek dışında bir kaygısı olmadığı gibi, Gürcü topluluğunun aydın,eğitimli unsurları da sınırlıdır.1990’lardan sonra yerel temelde örgütlenmeler yoğunluk kazanmış,dergi faaliyetleri ve belirli kültürel etkinlikler yapılmıştır.Fakat bunlar yaşanılan asimilasyona dur diyebilecek olmaktan uzaktır.
NE YAPMALI ?
Türkiyeli Gürcülerin gelecekte kendi etnik kimlikleri ile bu topraklarda var olmaları konusunda önlerinde çözmeleri gereken ciddi sorunları bulunmaktadır.Yaklaşık 130 yıldır yaşanan dil asimilasyonuna,kültür erezyonuna ve etnik kimlikteki erimeye karşı, bu topluluğun bunları karşılayacak karşı bir duruş geliştirmesi zorunludur.
Türkiyeli Gürcülerin, hayatın her alanında kendi kurumlarını(eğitim, basın -yayın,dil,kültür vs.)yaratmaları, bu topluluğun geleceğini belirleyecek çok önemli yapılanmalardır.Fakat tüm bunların yapılabilmesi için Türkiyeli Gürcülerin merkezi örgütlenmesini yaratması veya var olan,var olacak örgütlenmelerini merkezileştirmesi gerekmektedir.Çünkü yukarıdaki kurumların yaratılması, böyle merkezi bir örgütlenmeyi zorunlu kılmaktadır.Ayrıca kendi kimliğini yeniden üretmesi, onlarca yıllık asimilasyona dur diyebilmesi başka türlü mümkün değildir.Yöresel örgütlenmelerle, dar kapsamlı çalışmalarla asimilasyona karşı ciddi bir alternatif olunamayacağı gibi, kendiliğinden bir etnik kimliğe sahip olma mevzisini bile kaybetme tehlikesi büyüktür.Çünkü Gürcülerin kentlerde yoğunlaşması ile birlikte yeni kuşakların kimliklerini hızla kaybetmeleri gerçeği ortada durmaktadır.
Örgütlenme sorunu,bunun merkezileştirilmesi hayati bir durum arz etmektedir.Ancak bu gerçekleştirilebilinirse kendisi için bir etnik topluluk olma yolunda bir gelişme sağlanabileceği açıktır.Bu konuda da birilerinin bu süreci taşıması veya bu süreci taşıyacak unsurların ortaya çıkartılması durumu çözülmesi gereken ciddi bir sorundur. Etnik temele dayalı örgütlenmeler önemli zorluklar içermektedir. Çok farklı politik, ideolojik, kültürel özelliklere sahip unsurların bir araya getirilmesi ve getirildikten sonra da bir arada tutulmaları hem kadrosal hem de kitlesel düzeyde büyük zorluklar içermektedir.Fakat bize tarihimizin dayattığı bu sorumluluktan ben aydınım, bu davaya duyarlıyım diyen hiçbir unsur geri durmamalıdır.
Örgütlenmek ve bu şekilde geleceği kazanmak Türkiyeli Gürcüler için varlık-yokluk sorunudur. Aksi halde
hayat kendi gerçeğini tek tek bireylere ve yöreselliği aşamayan grupçuklara dayatacaktır.Bu da 130 yıldır devam eden asimilasyonda geri dönülemez noktalara varılmasıdır. Bu hareketi Türkiyeli Gürcü gençliği ile buluşturmak zorundayız. Gençliği ile buluşamayan böyle bir hareket başarıya ulaşamaz. Süreci sürdürecek olan Gürcü gençliğidir.Çocuklarımızı kazanmak,onlarla kucaklaşmak Türkiyeli Gürcüler açısından geleceği kazanmaktır.Bunun da yolu ailelerimizi kazanmaktan geçer.
Türkiyeli Gürcüler var olan sorunlarını çözmek için, gerekli araçları devreye sokabilirlerse kendilerini yeniden üretmeyi başarabilirler. Bir sorunun çözümü, soruna neden olan durumlar tespit edildikten sonra, sorunu çözecek araçlar devreye sokularak çözülmeye çalışılır. Dildeki asimilasyon sorununu, dil kurumları,dil ile ilgili basın-yayın faaliyetleri gibi araçlarla çözmeye çalışırız.Tabii ki ana dilde eğitim, sorunun esas çözümüdür.Kültür konusundaki sorunlara da buna uygun araçlarla çözüm üretmeye çalışırız.Ya kimlik sorunu, etnik kimlikteki bilinç eksikliğine karşı nasıl bir yaklaşım göstermek gerekir? Etnik bir topluluk kimliğini örgütlenmeleri aracılığıyla koruya-bilir,geliştirip yaşatabilir.Bir topluluğun örgütlenmesinde ulaştığı merkezileşme,onun bilinç düzeyindeki gelişmişliğinin göstergesidir.Çekim merkezi olacak böyle bir örgütlenme, gerekli kurumların yaratılması, bunlar arasındaki uyumun sağlanması, yerel örgütlenmelerle koordinasyonun gerçekleştirilmesi ve bu şekilde kimlik bilincinin yeniden üretilip korunup geliştirilmesinin temel aracı ve güvencesi olacaktır. Böyle bir merkezi örgütlenmenin yaratılması bu günden yarına gerçekleşecek bir durum değildir. Bu teorik ve pratik yanı olan dinamik bir süreç olacaktır. Uzun vadeli zorluklar içeren bu süreçte, bu hedef doğrultusunda hareket etmek, bunun gereklerine uygun bu günden gerekenleri yapmaya çalışmak bizi hedefe götürecek sağlıklı bir gelişim sürecinin olmazsa olmazıdır.
Türkiyeli Gürcüler güçlerini birleştirmelidirler. Hem var olan kurumları ve yerel örgütlenmeleri düzeyinde olsun, hem de tek tek duyarlı unsurları düzeyinde olsun bir ortak proje ve program dahilinde üst bir örgütlenmeyi yaratmak amacıyla hareket etmelidirler. “Peygamber kendi halkını yaratır” sözünü ele alırsak ne peygamber olmak zorundayız nede Türkiyeli Gürcüleri sıfırdan yaratmak durumundayız. Türkiyeli Gürcüler kendiliğinden de olsa vardırlar,gelecekte de bu topraklarda şu veya bu şekilde var olacaklardır.Belirli oranda asimilasyona uğrasalar da büyük çoğunluğu Gürcülüğünü inkar etmeyen Türkiyeli Gürcüler merkezi örgütlenmeyi hayata geçirebilirlerse kendinin bilincinde olan ve asimilasyona dur diyebilecek bir etnik topluluk haline geleceklerdir. Bu davada büyük emek harcayan ve canıyla bedelini ödeyen Gürcü Aydını Ahmet ÖZKAN MELAŞVİLİ’yi saygıyla anarken, Jose Marti’nin” Şimdi ateşten gömleği giyme zamanı; yeter ki ışığı görelim” sözünün gereğini yapan Ahmet ÖZKAN MELAŞVİLİ’ler gibi olma zamanıdır. O bu ışığı görmüştü. Ve Hayri Hayrioğlu (Vakhtang Malakmadze)... Ve bu duyarlılığı taşıyıp da yitirdiğimiz nice Gürcü aydınlarımız... Zaman onlara layık olma zamanıdır.
SONUÇ YERİNE…
Başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’deki etnik temeldeki sorunlar Türkiye’nin yumuşak karnıdır. Bu sorunların gelecekte nasıl bir gelişme göstereceği ve çözüm olanaklarını bu günden öngörmek zordur.Ancak sorunun çözümünün Türkiye’nin demokratikleşmesi ,bu konuda göstereceği gelişme ile ilgili olduğu açıktır.
Demokratikleşmeden her kesimin farklı şeyler anlayacağı veya tamamen aynı şeyleri anlamayacağı da açıktır. Türkiye’nin demokratikleşmesi için mücadele etmek belirtilen sorunlarda da çözüm olanaklarını ortaya çıkaracaktır. Bir çok etnik topluluktan oluşan ülkemizde karşılıklı etkileşimin olması doğaldır. Türklüğün,Kürtlüğün,Gürcülüğün
vs. nerede başlayıp bittiği veya geleceğin bütün bu etnik topluluklar için neler getireceği kesin olarak bilinemez. Yukarıdan dayatılan tek kimlik, tek kültür ve tek dil anlayışına karşı değişik kimlik, kültür ve dillerin bir arada özgürce geliştiği, etkilendiği ve etkilediği bir süreç olması gerekendir.
Türkiye’deki etnik toplulukların sorunlarının çözümü, yaşadığımız ülkenin sosyal, siyasal özelliklerinden dolayı çok büyük zorluklar içermektedir.Bu açıdan bu sorunların çözümünde, Türkiye’deki etnik toplulukların, kendi örgütlenmelerini hayata geçirirken, bu sorunları yaşayan diğer etnik topluluklarla ortak temellerde dayanışma ve birlikte hareket etme kabiliyetleri, sürecin gelişiminde önemli bir yere sahip olacaktır.
Nevzat KAYA
|